Niçin rüya görürüz?

-
Aa
+
a
a
a

Rüyalarımızın bir anlamı var mı? Rüyaların oluşturulması ve yorumlanmasında, beyin sapı ve korteks arasındaki ilişki. Açık Bilinç’te Prof. Hakan Gürvit ile Uyku-Rüyalar serisinin 9. programı.

Niçin rüya görürüz?
 

Niçin rüya görürüz?

podcast servisi: iTunes / RSS

Geçen hafta, Prof. Hakan Gürvit ile rüyaların nörobilimini konuşmaya başlamıştık.

Beyin hasarı nedeniyle rüya göremeyen hastalardan, rüyayla ilgili uyku patolojilerine uzanan bu haftaki tartışmaya da bağlanacak bir giriş yapmıştık. Şuradan ulaşılabilir:

https://acikradyo.com.tr/acik-bilinc/prof-hakan-gurvit-ile-ruyalarin-norobilimi-i

— / —

Tartışmanın ana ekseni, Freud'cu çizgiden gelen ve rüya içeriğini anlamlandırmaya çalışan Psikanaliz ile, Freud'u reddeden ve rüya içeriğinin tesadüfi olduğunu öne süren çağdaş Nörobiyoloji kuramları arasındaki anlaşmazlık.

Bu hafta Nörobiyoloji kaynaklı iddiaları inceleyeceğiz.

Freud, 20. yüzyılın başında, rüyalar konusunda çığır açıcı iddialar içeren kitabını yayımlıyor. Sonrasındaki yarım yüzyılda, rüyalar konusu büyük ölçüde bilimsel çalışmaların dışında kalıyor.

1950'lerden sonra giderek yükselen uyku fizyolojisi araştırmaları durumu değiştiriyor.

Rüyaların, gelecek hafta detaylıca ele alacağımız Freud'cu çizgide yorumlanmasına karşı çıkan en önemli kuram, psikiyatr Alan Hobson'ın 1977'de yayımladığı "Rüya Halleri Yaratıcısı olarak Beyin" makalesinde öne sürdüğü Aktivasyon-Sentez hipotezine dayanıyor.

— / —

Hobson'ın, ilerideki yıllarda giderek geliştireceği Aktivasyon-Sentez hipotezine göre, rüyalar beyin sapının ürettiği "gürültülü" sinyallerin bir şekilde yorumlanması ile oluşuyor.

Hobson'a göre rüya içeriği, tesadüfi biyolojik aktivasyonlara dayanıyor ve derin anlamları yok.

Bu noktada, şu soru önem kazanıyor: 

Prof. Gürvit'in rüyaların "zarfı" olarak nitelediği REM uykusu fizyolojisine dair bir tez, Freud'un incelediği ve rüyaların "mazrufu" diyebileceğimiz içeriği zorunlu olarak tesadüfi ve anlamsız kılıyor mu?

Ben, Hobson'un REM uykusunda beyin sapındaki faaliyetlere dayandırdığı nörobiyoloji tezleriyle, Freud'un rüya içeriğine dair analizleri arasında bir gerilim görmekle birlikte, bu iki pozisyon arasında zorunlu bir çelişki olduğunu düşünmüyorum.

Fakat bu, tartışmalı bir konu. Tamamen Freud'cu veya tamamen Hobson'cı olan pek çok nörobilimci var. 

İngilizce bilenler, Freud ve Hobson'ın kuramlarını karşılaştırmalı olarak özetleyen şu makaleye bakmak isteyebilirler:

On Dreams and Motivation: Comparison of Freud’s and Hobson’s Views

— / —

Bu arada, programda ismi geçen ve bir süredir emeklilik dönemi yaşayan eski Harvard Üniversitesi profesörü Allan Hobson'ın geçen ay hayatını yitirdiğini not edeyim (yeni öğrendim).

— / —

Bir de, Stanford Üniversitesi’nden David Eagleman'ın geliştirdiği, rüyaların işlevine dair bir tez içeren yeni bir makale var: 

Bu makalede Eagleman, "Defansif Aktivasyon" kuramı diye bir görüş savunuyor.

Yayımlanmak üzere sırada bekleyen makaleye şuradan ulaşabilirsiniz:

(PDF) The Defensive Activation theory: dreaming as a mechanism to prevent takeover of the visual cortex

— / —

Eagleman'ın "Defansif Aktivasyon" hipotezi, bizim tartışmamıza temas etmekle birlikte, başka bir çizgide ilerliyor.

Makaledeki ana soru: Rüyalarımız niçin (tamamıyla olmasa da) büyük ölçüde görsel?

Bu konuda, konumuzla alakalı olacak şekilde bir iki yorum yapmaya çalışayım.

Genel olarak rüyalar konusunda "niçin rüya görüyoruz?" derken birbiriyle karıştırılan iki farklı soru var: 

1. Niçin uyurken rüya gibi deneyimler yaşıyoruz (niye kapkaranlık bir dönem sonrası uyanmıyoruz)? 

2. Gördüğümüz rüyaların içeriği niçin böyle, bir anlamı var mı?

Rüyalar üzerine yapılan tartışmalarda genellikle nörobiyologlar (1)'i, psikanalistler ise (2)'yi önemsiyor, cevaplamaya çalışıyorlar.

Üstelik iki taraf da, diğer soru önemsizmiş gibi davranabiliyor.

Eagleman'ın "Defansif Aktivasyon" tezi, (2) ile ilgilenmiyor; (1)'e cevap veriyor. Fakat tam onun cevabı da sayılmaz. 

Çünkü daha ziyade, rüya deneyimleri niçin büyük ölçüde görsel oluyor diye daha spesifik bir soruyu tartışıyor.

Gerçekten de, Eagleman'ın öne sürdüğü gibi, beyindeki görsel bölgeler başka işlevlere kaymasın diye rüyalarımız büyük ölçüde görsel oluyor olabilir. Bu bence ilginç bir hipotez.

Öte yandan, zaten çoğu canlı için görsel algı en önemli modalite. 

Beyinlerimizde görsel işlemlemeye ayrılan bölge diğer modalitelere, örneğin işitmeye veya koku almaya göre, çok daha büyük. 

Günlük yaşamımızda görme en önemli yeri tutuyor.

Haliyle, durum böyle olunca, rüyalarımızda görselliğin (uyanıklığımızın izdüşümü olacak şekilde) büyük yer tutması bana çok doğal görünüyor. 

Yani, eleştirel bir gözle bakacak olursak, burada Eagleman'ın iddia ettiği görsel bölgenin işgal edilmemesi gibi bir neden olmayabilir.

Bence Eagleman'ınki gibi hipotezler zaman içinde başka veri ve kuramlarla desteklenerek veya destek bulamayarak daha belirgin bir statüye erişecekler.

Şu anda kesin bir yargıya varmak zor.

Fakat rüya kuramları literatürünün gayet canlı tartışmalara sahne olduğunu görebiliyoruz.

— / —

Peki, uyandıklarında uykuda neler deneyimlediklerini anlatma imkanları olmayan hayvanlar konusunda ne diyeceğiz?

İnsan dışındaki canlılar da rüya görür mü? Onların rüyaları neye benzer?

Çok yeni bir çalışmayı işaret ederek bitireyim:

Geçen ay Science dergisinde yayımlanan bu çalışmada, Yale Üniversitesi’nden Michael Crair ve ekibi, yeni doğmuş ve henüz gözleri açılmamış farelerin beyinlerinde görsel faaliyetler olduğunu saptamış:

Retinal waves prime visual motion detection by simulating future optic flow

Crair'in yeni doğmuş farelerle ilgili araştırmasının kolay anlaşılır bir özeti, İngilizce olarak şuradan okunabilir:

https://news.yale.edu/2021/07/22/eyes-wide-shut-how-newborn-mammals-dream-world-theyre-entering

Bu çalışma, farelerin rüyaları neye benzer sorusuna cevap vermiyor. Ama fareler dahil pek çok canlının uykudayken biz insanların rüya deneyimlerine benzer görsel deneyimler yaşadığı tezini destekliyor. 

Bu bence de çok makul bir tez.

Hatta şu da söylenebilir: 

Farelerin rüyaları neye benzer diyorsanız, büyük ihtimalle uyanıklık halinde farelerin içsel deneyimleri neye benziyorsa ona benzer olmalı.

İnsan rüyalarının insan (uyanıklık) deneyimlerine, fare rüyalarının fare deneyimlerine benzer olması çok doğal.

Burada yeniden bizim tartışmamızla ilgili bir noktaya temas ediyoruz:

Freud'a göre, rüyalar ancak sembolik yaşamları olan ve bunu dil ile kurabilen insan türü için bir içsel anlatı, bir tür "naratif" içeriyor olabilir.

Ama bence dil olmadan da farklı anlatı tarzları olabilir.

Yani ben, rüyalar konusunda diğer canlılardan da bir şeyler öğrenebileceğimizi ve rüya analizi için dilden ziyade algısal deneyimlere bakmamız gerektiğini düşünüyorum.

Bu tez tabii şimdi detayına giremeyeceğim daha incelikli bir tartışma gerektiriyor.

Gelecek hafta, bu serinin 10. programında, psikanalist Dr. Talat Parman ile Freud'un rüya anlayışı ve analiz teknikleri üzerine konuşacağız.